Jürgen Habermas’ta Meşruiyet Krizi

 Jürgen Habermas’ta Meşruiyet Krizi

Yazarlar: Himmet Hülür & Hamit Ölçer

Jürgen Habermas’ın “meşruiyet krizi” kavramı siyasal sistemin toplumsal alana müdahale etmesiyle birlikte insanların yönetime karşı duyduğu hoşnutsuzluğa ve güvensizliğe işaret etmektedir. Kapitalist ekonominin gelişmesiyle birlikte yönetimi meşrulaştıran geleneksel ahlaki değerler ortadan kalkmıştır. Bu koşullar altında kapitalist ekonomik sistemi kendi kontrolü altında tutan devletin görece özerk olan toplumsal alana veya yaşam dünyasına müdahalesi meşruiyet krizinin temel nedenini oluşturur. Devletin kapitalist sistemle olan bağlantısı beraberinde kapitalizmin kendi içindeki krizlerin de toplumsal yapıya taşınmasına yol açmaktadır. Habermas’ın meşruiyet krizi fikri bize kapitalizmin yalnızca ekonomik açıdan değil aynı zamanda politik ve idari açıdan birtakım sorunlar doğurmasıyla ilgili olarak eleştirel bir bakış açısı sağlamaktadır.

Meşruiyet krizi düşüncesi Jürgen Habermas tarafından geliştirilmiş projenin bir bileşeni olarak ilk defa Frankfurt Sosyoloji Okulu’nun ortaya atmış olduğu eleştirel kuramın daha yeni ve güncel bir yorumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Habermas meşruiyet krizi tartışması bağlamında geç kapitalist toplumları ekonomik, politik ve sosyo-kültürel olmak üzere üç temel alt sistem içerisinde çözümlemeye girişir (Slattery, 2010, s. 428-429). Buna göre ekonomi alanındaki kriz söz konusu politik sistemin srasyonalite krizi ve meşruiyet kriziyle birlikte sosyo-kültürel sistemin motivasyon krizi ile yakından bağlantılıdır (Habermas, 1992, s. 45).

Meşruiyet krizi doğrudan bir kimlik krizi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütünleşme tehlikeye atıldığından ilerleme olmaz. Meşruiyet krizlerinin temelinde, siyasal sistemdeki değişikliklerden kaynaklanan ve mevcut meşruiyet kaynağı ile karşılanamayan meşruiyet ihtiyacı bulunmaktadır (Habermas, 1992, s. 46-48). Mevcut değerlere ya da genel olarak sisteme uyan ödüllerin sistematik olarak üretilmesine karşılık beklentilerin yerine getirilemediği noktada bir meşruiyet krizinin ortaya çıkacağı tahmin edilebilir (Habermas, 1992, s. 74).

Habermas’a göre, geç kapitalist toplumun temel ve gittikçe güçleşen sorunu, söz konusu toplumsal düzen sorununa yeterli ve inandırıcı bir meşrulaştırma sağlamaktır (Bottomore, 2014, s. 167-168). Burada “meşrulaştırma” kavramı bir yönetimin ya da sosyal sistemin varlığını ve gücünü haklı çıkarma şeklini ifade etmektedir. Şu halde geleneksel toplumlar yönetimlerini meşrulaştırmak için mitoloji, büyü ve Tanrı otoritesine başvurmuşlardır. Modern yönetimlerin meşruiyetini ise başlıca seçimler ve yazılı anayasalar oluşturmaktadır (Slattery, 2010, s. 428).

Bir bütün olarak bakıldığında eylem odaklı kültürel geleneklerin sekülerleşmesinin aynı zamanda sosyal eylemin artan rasyonelliğinin bir ürünü olduğunu görürüz. Toplumun ileri düzeyde rasyonelleşmesi bilimsel ve teknik gelişimin kurumsallaşması ile bağlantılıdır. Söz konusu teknolojinin ve bilimin sosyal kurumlara nüfuz etmesi ve böylece onları dönüştürmesi halinde ise eski meşruiyetler yıkılır (Habermas, 1987, s. 81).

Geleneksel toplumlar eleştiri mekanizmasının işlemediği, dolayısıyla iktidarın meşruiyetinin sorgulanmadığı yapılardır. Geleneksel toplumların aksine kapitalizm ise iktidarın meşruiyeti noktasında yeni açılımlar sağlamaya çalışır. Bu durumda meşruluk artık kültürel gelenek tarafından değil bizatihi emek/çalışma temelinden beslenir. Böylece kapitalizm kurumsal çerçevesini bu adalet prensibi üzerinden yeniden dizayn etmeye çalışırken bu sefer meşruluk yukarıdan değil, emek/çalışma sisteminden, aşağıdan gerçekleştirir (Torun, 2018, s. 186).

Meşruiyet krizinin yol açtığı sorun, devletin ekonomik aktiviteye artan müdahalesinin bu alandaki devlet otoritesinden etkilenenlere ne türden meşruiyet sağlayacağı ile ilgili bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır (Plant, 1982, s. 342). Ayrıca bu durumdan etkilenenler ile etkilenmeyenler arasında da bir dengesizliğin ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Bu durum ise belirli bir üretim tarzı olmanın yanında bir problem çözmeye de işaret eder. Kapitalizm artık kültürel geleneğin yüceliğinden değil, sosyal emek temelinde oluşan bir egemenlik meşruiyetinden beslenmeye çalışır (Habermas, 1987, s. 96-97).

Habermas’ın meşruiyet krizi sorunsalı kamusallığın dönüşümü ile yakından bağlantılı olarak karşımıza çıkmaktadır. Budak’ın (2016, s. 513) ifade ettiği gibi, Habermas’ın idealize ettiği burjuva kamusal alanı 18. yüzyılda yapısal olarak dönüşüme uğramıştır. Kamusal alanın yapısal dönüşümünde etkili olan temel unsur Habermas’a göre, liberal rekabetçi kapitalizmden tekelci kapitalizme geçiş sürecinde yaşanılan gelişmelerdir. Bu çözülme sürecinde devletin topluma müdahalesi arttıkça kamusal alanın devletin karşısındaki açıklığı, bağımsızlığı ve eleştirelliği gibi nitelikleri de kaybolmaya başlamıştır.

Meşruiyet problemi, devletin ekonomiyi yönetmedeki ve geliştirmedeki rolü ile yurttaşları özel şirketlerin yaratmış olduğu risklere karşı koruma rolü arasındaki çelişkiden kaynaklanmaktadır. Devlet bir yandan toplumsal görevlerini yerine getirmek adına söz konusu şirketlerden gelen vergilere gereksinim duyarken, öte taraftan ise şirketleri destekleyecek istikrarlı bir ortam için yurttaşların bağlılığına gereksinim duymaktadır (Topal, 2015, s. 87). Bu da meşruiyet krizinin kurumsal ekonomik temellerine işaret etmektedir.

Habermas bir gerçekliğe temas etmekle beraber, onun nihayetinde ileri kapitalizmin kendi içindeki risklere yönelik alternatif çözüm arayışları içinde olduğu görülmektedir. Sınıf çatışması ve sınıf bilincinin azaldığı gelişmeler bağlamında modern kapitalist toplumlardaki kriz noktalarını tespit etmek isteyen Habermas’ın amacı, kapitalist sistemin meşruiyetini sağlamanın olanaklarını araştırmaktır (Reyes, 2010, s. 147)

Habermas’ın meşruiyet krizi fikri, kapitalizmin devletin kurumsal ve yasal işleyişinin bir parçası haline gelmesiyle beraber toplumsal yapının devlet kurumu karşısındaki özerkliğini ve şeffaflığını yitirdiğine vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla kapitalizmin kendi içindeki potansiyel krizler, devletin kapitalizmi kendi kontrolüne almasıyla beraber toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Sonuç olarak, Habermas’ın meşruiyet krizi fikri, kapitalizmin  sadece toplumsal yapıların ve kurumların temellerini aşındırmakla kalmayıp aynı zamanda yaşam dünyası ve insan ilişkilerini de sarstığı düşüncesini gündeme getirmektedir. Bununla birlikte, kapitalizmin bu sorunların üstesinden gelme yeteneği de tartışmaya açılmaktadır.  Bu bağlamda meşruiyet krizi fikri, hem sosyal bilimler açısından hem de Marxizm içindeki tartışmalar açısından dikkate değer bir katkı sağlamaktadır.

Kaynakça

Bottomore, Tom (2014). Marksizm ve Sosyoloji (Çev: Mete Tunçay). Editör: Tom Bottomore& Robert Nisbet: Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, (içinde). s. 143-173., İstanbul: Kırmızı Yayınları.

Budak, Hatice (2016). Kamusal Alanda Dönüşen Yapılar: Agoradan Sanal Uzama. SEFAD, 36, s. 507-530.

Habermas, Jurgen (1987). Toward Rational Society. Cambridge: Polity Press.

Habermas, Jürgen (1992). Legitimation Crisis. Cambridge: Polity Press.

Plant, Raymond (1982). Jurgen Habermas and the Idea of Legitimation Crisis. Europea Journal of Political Research 10, s. 341-352.

Reyes, Giovanni (2010). Theoretical basis of Crisis of Legitimacy and Implications for Less Developed Countries: Guatemala as a Case of Study. Revista Tendencias, XI(1), s. 142-163.

Slattery, Martin (2010). Sosyolojide Temel Fikirler (Çev: Özlem Balkız & Gülhan Demiriz & Hacer Harlak & Cevdet Özdemir & Şebnem Özkan & Ümit Tatlıcan). İstanbul: Sentez Yayıncılık.

Topal, Çağrı (2015). Risk Toplumunda Meşruiyet Sorunu ve Örgütsel Riskin Meşrulaştırılması. ODTÜ Gelişme Dergisi, 42, s. 83-110.

Torun, Tayfun (2018). Yaşam-Dünyasının Sömürgeleştirilmesi Olarak Modernitenin Krizi. Kaygı, 30, s. 173-190.